7 Temmuz 2010 Çarşamba

her sabah uyananlara

Hadi bugüne de kapiçinoyla başliyim diyip elektriklerin kesik olduğunu farketmem, hiçbir zaman anglosakson bohemine ulaşamayıp ömrümün büyük bir kısmını pendik-kadıköy hattında geçireceğimin kanıtı mıdır acaba sevgili blog. Biraz buharlaşmanın biraz ilahi adaletin etkisiyle hiç kızmadan, en yakın tatil mekanına kilometrelerce uzaklıkta olmanın verdiği bilinçle tam parayı uzattım kaptana. Sebebini bilemeden ağzımdan 'bir kadıköy' yerine 'kaptan bir winston soft' çıkmasıyla anladım ki bloğa bir göz atmanın zamanı gelmiş. Şanslıydım ki cam kenarındaydım. Şanslıydım ki 4 hipsterden oluşan bir doğan bizim minibüsle kapışıyordu. Minibüsin içinde ise ısrarla bir koku sağdan sadece beni sıkıştırıyodu. Ayna anda bu kadar duyguyu yaşamam, minibüsün ayaklarımı yerden kesmesi, ortamda gizli bir flörtmü vardı yoksa. İki kişi karşılaşıp aralarında bir flört başladığı zaman çekim burunda başlarmış. Minibün salgıladığı hormonların kokusu beynime ulaşmadan maurice blachot kafasından şehrimizin haki yeşili çimlerine atıldım. Acaba dedim doğduğumuz yer bir foça,amasra,dalyan olmadığı için mi bir hiddetli, renksiziz, yumuşak olamıyoruz, en basit şeyi karmaşıklaştırıyoruz. İki dakka sonra pek tabii düşünce tutucu hapishanemiz hayata ayak uydurmuş, hapishanenin can sıkıcı saçları insanların arasına karışmıştım. Akılsız bir robottum. Uyuyakaldım.

Hiç yorum yok: