21 Ağustos 2010 Cumartesi

ilim,bilim,jöle

Latife diyince aklımıza balkondaki saksıya sıkıştırılmış bir avuç camgüzeli çiçeği mi geliyor? Doğru yerdesin o zaman sevgili okuyucu. Doğru yerdesin ama yanlış zamanda. Bugün ayda yürüyen ilk adamın yediği ilk yemeğin kurutulmuş dondurma olduğundan dem vurucaktım halbuki. Dediğim gibi vuracaktım ama sebebini öğrenemediğimiz için bu uzay menüsünün konuyu saptırmak zorunda kalıyorum, aynı bir türlü kabullenemediğimiz türlü geçmişler gibi. Uzun süredir bloğuna yazmıyan insan aşık olmuştur arkadaş diyen birinin ağzına tokatı çakarım mesela. Sorun düzende a dostlar. Düzen bozulur hayat altüst olur diye endişe etmek yerine değişimlere teslim olmak her zaman faydalıdır. Rübik küp gibi her seferinde farklı bir yoldan ilerlemeli sevgili nüktedanlar. Eylül ne çabuk kapıdan baktırdı ake.

20 Ağustos 2010 Cuma

dışarı kokusu

İçinde 'birileri' geçen cümle duyduğu anda ortamı yasemin mori şarkılarıyla şenlendiren arkadaşlarımıza elbirliğiyle alışdık da herşeyi ciddiye aldığı için herşeyi şakalaştıran insanlara alışabildik mi? Mesela kendimize. Şarap yerine üzüm yiyeceksek peki metrobüse binmek yerine ne yapıcaz? Ya da güncele gelelim. Evrim geçirecem diye zilyar yıl önce denizden karaya çıkan fosil hıyar mutlu mu acaba şimdi? O karaya çıkan atamızdan gelen bir özellik sanırım: kontrol edilemeyeni değil de edileni düzeltmeye çalışma. Daha ruhani daha az akılcı yerine daha okumuşu moderni tecih etmeseydi yine o aynı ata Hindistana gidip pirinç ayıklama hedefi de koymazdı sanırım şimdilerde kimse. Bence ağustosun özelliği insana yeni birlerin lazım olması, çarptığı eşyadan özür dileyen, çarptığı eşyaya küfür eden yeni biri ya da çarpıldığında, küfür edildiğinde yüzü solan yeni birşey, bir enstruman...

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Chelsea bus

İnsanlar nasıl anadan üryan doğarsa, Sadi de anasının karnından muntazam tamlığında doğmuştu. Gözlerini açtığı saniye boyunca yapılmaması gereken şeylerin lama cimi, istisnai bahanesi olamazdı. Bekar ölünmek istenmiyorsa çorapların ayak tarafında durmasının gerekliliği gibi bekar yaşlanmak isteniyorsa yeni alınan bir çift çorabı komşuda unutmak yeterliydi. Sadi'nin çevresinde batıl inanç ve ilaçlara inanan herhangi bir arkadaşı da yoktu. O arkadaşları doğduğu ilçede kalmıştı. İlçedeki mistik hurafelerin yerini burda modern inançlar alıyordu. Örneğin Sadi'nin sevgilisinin telefonu en fazla 3 çalmada açılmalıydı. İlçedeki gaipten seslerin insanların üzerlerinde sahip olduğu ağırlık şehre insanların polifonik seslere emirleri olarak inmişti. Emir inmesine inmişti ama Sadi'nin sevgilisinin telefonu şimdi de meşguldu. Sevindi Sadi. Ne vakittir sevgilisini azarlıyamıyordu. Ve şu anda dolmuşta ter içinde olmasının tek sebebi sevgilisine gidiyor olmasıydı. Sadi ailesinden almış olduğu adapla bulunduğu şehirdeki muaşereti katiyen ortak potada eritemediğinden sevgilisine toplu bir taşımada hele ki dolmuşta kızmasına hiç imkanı yoktu. Zaten yanındakinin naif ama kendine güvenir, haksız ama kendine güvenir, dingin ama kendine güvenir ses tonuyla yapmış olduğu telefon görüşmesinden yeterince irite olmuştu. Sadi de her arkadaşı gibi yargılarını öne sürmeye bayılırdı. Zaten Sadi'nin önyargıları sadece yanındakineydi, telefonun diğer ucundakine değil. Telefonun diğer ucundakini tanısa çok hoşlanıcaktı. Daha doğrusu telefonun diğer ucundaki ile 2 yıl önce tanışmış ve çok hoşlanmıştı. Sadinin çevresinde insanların lugatında sevmek yoktu, hoşlanmak vardı. Sadi ekmek kadayıfından çok hoşlanırdı, aynı şekilde yeni almış olduğu cep telefonundan da. Bir de bunlarla aynı kefeye koyduğu sevgilisinden çok hoşlanırdı. Sadinin irite olduğu adam telefonda 'Sadi'nin sevgilisi' ile konuşuyordu. Adı Salim'di.
O saniye dolmuşta telefonla konuşan bir kişi daha vardı. Coming soon.