18 Mart 2010 Perşembe

yalnız havyarla yaşanmaz

yemek tarifleriyle,yemek pişirerek ve hatta yiyerek aşk ilanı tensel ve tinsel iletişim gerçekleştirilebilir mi ?
Şaka tabi bunu sorgulamıycam ama anne karnında aldığı soğan kokusuyla ağlıyabilen kadınların olduğu bir ülkedeyiz. Sararmış fotoğraflara benzetiyorum ben onları. Çikolata uzatıldığında rejimdeyim demeyen kadınlar da var. Hepsini seviyoruz. Bir de böyle güzellerin yanında hayatı sadece kariyerden sananlar,eşcinsellik bir hastalıktır diyenler,çocuğuna behlül ismini koyan anneler,3 çocuk istiyen babalar,köpeklerine merci,loly,lucy ismini koyan aileler,kızınız kötü çocuklarla arkadaşlık ediyor diyen rektörler,kadınlar için pembe erkekler için siyah kapaklı roman basanlar var. Geleneğimizdeki biz havayı daima üfleriz ile siz yeter ki yelkenlerinizi doğru kaldırın arasında yan geldik uyuyoruz resmen. Diesel amcamıza kulak verelim : smart critiques,stupid creates. Ayrıca Terry Richardson abime sevgiler,saygılar.

13 Mart 2010 Cumartesi

aleyküm bahar

Darbecilerin bile romatik romantik günlük tuttuğu naif memleketimde gün geçmesin ki bir olay vuku bulmasın sevgili. Şimdi hepberaber we are finding the vuku.
Bugün metrobüste bir dedenin 'evlat istanbulu geçtik mi ?' demesi ve 'yok amca geçmedik bu durakta iniceksin' demem, amcanın inmesi ve ortaya bir anda kameraların çıkmamasıyla anladım ki 8 aydır ilk kez bir iş görüşmesine gidiyorum. Dev duvarlı hastane koridorlu salona girdim, bayan cv karşımda ve ilk soru: 'önce cv'nizden başlıyalım isterseniz,adınız sametmiş sanırım burda öyle yazıyo.' Yok artık canım bu kadar mı değişti işler katılmayalı bu görüşmelere derken,diyemedim tabi onun yerine,'Evet ben samet,siz de zeynep hanım hatta di mi?' ile başlıya çileli saatlere giriş başladı. Nedense kadının her sorusunda aklıma msdeki sarı kafalar geldi,kadın o smayli senin bu smayli benim diyerek şekilden şekile girerken,ben müsade isteyip metrobüse koştum.Huzur metrobüste.Metrobüs öyle bir ortam ki metrobüse yetişmek için koşanların sayısı metrobüse binenlerin 3 katı gibi bir rakam.Ortam tam bir yalıçapkını yani.
Ruhi su gibi bir hafta geçti anlıycağın.Yanlış denkleminde az doğrulu.Bol hatalı.Olay hata yaptığını farketmekte.Yani baze şeyler duygu değil beceri işi.Şu klişelere birgün kiltlenicek olma ihtimalim şuraya not yazmamın tek sebebidir.Aleyküm bahar a dostlar.

11 Mart 2010 Perşembe

tabi fin halk ezgisi eşliğinde

Eyfel kulesini hiç görmedim,hiç parise de gitmedim. Ama paris sıkıntısını iyi bilirm. Baudelaire der ki herşey sarhoş olmakta. Omuzlarınızı ezen zamanın korkunç ağırlığını dıymamak için sarhoş olmalısınız. Şarapla,şiirle,erdemle,nasıl isterseniz,ama sarhoş olun. İçin,ama gtünüzle içmeyin dememiş yani adam. İşte canlarım bizim sorunumuz bu.Çok ciddiye alıyoruz herşeyi,çok düzeltiyoruz üstümüzü başımızı.O yüzden hayat bize çatıyor,hüzün hep bize salça oluyor,hep bizde kalıyor. Ak sakallı gelip de kurtarmadığında da 'tamam bundan sonra artık böyle'ler en fazla bikaç dakika kalıyor zihnimizde,bu yüzden sanığın tutukluluk hali devam ediyor tabi bi süre daha. Gelin bütün bunlara bir son verelim ve hemen şimdi neden diye soralım karşımızdakine,ya da neden olmasın?

9 Mart 2010 Salı

keep calm and grow a mustache

Bizim eve mart hep erken girer,aynı teknoloji gibi. Bilgisayarım çık lan dışarı diye çığırarak teknoloji ve marta ne kadar ilgili olduğunu gösterir.Ama günün sonunda elde illa ki iki şey kalır gurur ve aptallık.Bir de bu dört şeyle birlikte eve kimin soktuğu belirsiz moleskineler var.Feleğin çemberi bana bu moleskinleri şu şekilde kullandırdı,tavsiye etmek boynumun borcu: Sahildeki Kafka,genesis,ayakizlerindeki adımlar okurken,infinite playlist,harold et maude izlerken.
Çalışmak ya da çalışmamak,bütün mesele bu değilmiş sayın karşı taraf.Bol şangaylı,bol 40 yıl hatırlı,bol cool baharlar senin olsun madem.