17 Şubat 2010 Çarşamba

büyük muzdaripler

Efendim bu fasılda yanlış anlaşılmalara mahal vermeden sonu jpg. ile bitmeyen bir refika hatun ile, muhterem osmanbey beyefendisinin beraber potasyum sülfatlanmalarına müşerref olucaz,ben oldum. Müşşeref edersiniz bloğumun 111. izleyici. Okurken yatarken üstünüze örttüğünüz pak,ütülü,beyaz pikenizin sabah kalktığınızda buruş buruş olduğunu sakın ama sakın unutmayın.
Sözleri salinger, güftesi cohene ait tipik bir sepet filmi için yine taksim sokaklarını arşınlıoyorum. Karnım bir bahar gibi o kadar çok acıkmıştı ki, insanları ellerinde frigolar yerken görüyorum. Günün anlam ve önemine yönelik kalp şekli verilmiş yüzlerce balon muntazam biçimde üzerime üzerime geliyor, sigaramla her birine değişik figürlerde şakalar yapmaktayım. Tek kelimeyle sap,iki kelimeyle iskele direğiyim. Hava adeta o ana özel küresel ısınmış, beni ter içinde bırakmıştı. Buram buram trajik kokuyorum. Kapasında rakı ve klima yazan biyer aradığım halde nedense huzursuz bacak sendromunu henüz atlatamamış ayaklar beni bir fal kafeye sokuyor. Bir erkeğin hayatında teselliyi martavalda bulduğu anlar da vardır sevgili 111. okuyucu. Ama o anlardan birinde değilim o sırada, olsam belki güzel bi hikaye çıkabilirdi,neyse. Bu Refika hanımla osmanbeyliye orda kulak misafiri oldum. Elinde cortazar kitabıyla nasıl da hayattan kopmamaya oynuyorlardı. Sanki geçmişinde hiç de unutmaya çalıştıkları bir anı yokmuşcasına aynı bıldırcın yumurtası gibiler. Yanında olmasını istediğiniz kişi gibiler,her derde deva.
Durdum, baktım, aramızdaki mesafeyi ölçemeye çalıştım, bunu ne kadar zamanda yapabilirim onu ölçmeye çalıştım. O da duruyor, ama o bakmaz, ona göre mesafeyi sen yaratıyosun, o susar, hep de susacak.

Hiç yorum yok: